Ayrıntı
Tarihçiliği İçin Önemli Bir Referans Kitabı, Erol Özbilgen
Antik ve
Dekor, sayı 42 (1997), sf.201
Aslında “Al-i Osman” gibi hanedan,
“Çandarlılar, Köprülüler” gibi devlet ricali, “Karaçalebizade”ler gibi tanınmış
ilmiye sülaleleri dışında teorik olarak soydan gelen aristokrasi ünvanları
bulunmayan İslam kültüründe yalnızca ömür boyu geçerli olmak üzere hacılık,
hafızlık gibi sonradan kazanılmış ünvanlar varolmuşlardır. Bu kuralın dışında
kalan yalnızca Hz. Peygamber sülalesine intisabı nedeniyle Hz. Hasan tarafından “seyidlik” ve Hz.Hüseyin kolundan “şeriflik”
beynennas (kamuoyu’nca) ve resmen kabul edilmiş soydan gelen ünvanlar vardır.
Bununla beraber gerek Osmanlı Devleti’nde ve gerekse genç Türiye Cumhuriyeti’nde bir tür gizli aristokrasinin varlığı da
hissedilmektedir. Burada “ağalık”, “aşiret” kurumu vs. gibi “rüral” menşeli
(kırsal kesim) aristokrasisi konumuz dışındadır.
Hani birbirini destekleyerek kendi
kapasitelerinin çok çok üstünde taşıma gücü olan mühendislikte “kafes kirişler”
denilen sistemler vardır. İşte Batı aristokrasisinde “soyluluk” kavramı bir
anlamda bu tür bir güçlülüğün açıkça var olan simgesidir. Aslında sıradan bir vatandaştan kim bilir kaç kez güçlü olan bu tür
“haneden” üyeleri, bizim kültürümüzde de (Batı’da olduğu gibi açıklanmamış
biçimde) üstü örtülü olarak vardır. Bunların bazıları mesela
“Suphipaşazadeler”, “Köçeoğulları” ya da bir sistem olarak “Fenerliler” gibi
bir dönemde güç, itibar ve servet sahibi olmuş birilerinin isimlerini taşırlar.
Rahmetli hocamız Prof.Dr. Cevat Eren Bey
de derslerinde bu “hanedanımsı” ailelerin inceleme konusu yapılmasını tavsiye
ederdi.
İşte eserini tanıttığımız Mahmut
Çetin de, bu özelliğin önemini kuvvetle hissetmiş ve başarılması gerçekten de
pek zor bir çalışmayı kitap haline getirerek okuyuculara sunmuştur. Yazar
kendisini bu zor çalışmaya iten sebebleri “Takdim” bölümündeki açıklamasında,
yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi kültürümüzün teorik bünyesinde resmen
bulunmayan bu küçük hanedanların güç ve etkisini, kırsal kesimin
“aşiret”leriyle ve hatta “kast” gibi bazı sosyal sistemlerle de
karşılamaktadır. Nitekim kitabın adında geçen “Aşiret” kelimesindeki hikmet de
budur.
Kitapta “dört büyük hanedanın”, ya
da başka bir deyişle “temelde dört ailenin zaman içinde çapraz dal ve budaklar
atarak” nasıl kombine bir toplumsal güç oluşturduğunu anlatıyor. Kendi
ifadesiyle şöyle diyelim:
“Ali Fuat Cebesoy’dan Nazım
Hikmet’e, Oktay Rifat’dan Refik Erduran’a, Rasih Nuri İleri’den Turgut
Sunalp’e, Numan Menemencioğlu’ndan Abidin Dino’ya uzanan ilginç bir akrabalık
zinciri.”
Bu çalışma
aynı zamanda Frenklerin “passa-temps” dedikleri çok ilginç bir bilmece,
problematik çözüm kitabıdır. Örneğin şunları çözer misiniz:
“Nazım Hikmet’in üvey annesi Cavide
Hanım, Refik Erduran’ın kayınvalidesi olursa, karısının yeğeni (teyze oğlu)
Turgut Sunalp Nazım Hikmet’in nesi olur? (Çözüm için Bkz. s.38)
Veya ünlü Samih Rifat’ın oğlu şair
Oktay Rifat, Samih Rifat’ın kardeşi Cevad Rifat Atilhan’ın oğlu Bülent Oran’ın
nesidir? (Çözüm için Bkz. s.55-60)
Velhasıl aktüaliteyle, güncel
konuları izleyenler için çok heyecan verici beyin jimnastiği, yakınçağ
tarihiyle ilgilenenler için de çok önemli bir başvuru kitabı.
Not: Baskının kötülüğüne aldanmayın.
Buna karşı içerik iyi ve fiyat da ucuzdur!