25 Ocak 2012 Çarşamba

ekşi boğaz

boğaz'daki aşiret


  1. bir mahmut çetin kitabı. ismiyle dikkat çeken kitapla ilgili yazar şöyle demiş:
    "bizim boğaziçi kitabımızda bir ünlemimiz var. niye ünlem? istanbul boğaziçi'nde aşiret ilişkilerinin olmaması lazım. tam tersi bireyin ve insani faaliyetlerin öne çıktığı bir ilişki beklenir buradan. fakat biz bunu göremiyoruz. güneydoğuda görülen tabii akrabalık ilişkilerinin burada zümre davranışı şeklinde öne çıktığını gözlemlemekteyiz. bir kısım insanlar bu çerçevede belli sonuçlara gidiyorlar. ve bunu bir zihniyet çerçevesinde yapıyorlar. onun için ben kitabımı boğaz'daki sülale, veya boğaz'daki aile gibi adlandırmalar yerine boğaz'daki aşiret diye adlandırma gereği duydum."

    kurtlar vadileri, kurtlar sofralarına alışık türk okuru için kitabın gönderme yaptığı sülalenin adını çıkarmak pek de güç olmayabilir.
    (ayrıca yine başlığın başınıza kalması durum, yeni bir aşiret adları entryisi falan figan.)
    (atlantis, 25.06.2005 12:48)
     #7757745 ?  paylaş   şikayet et 


  2. mahmut çetinin türkiyedeki sabetayist networkü incelediği kitabı (bkz: biyografi.net)
    (ekonomikus, 30.04.2009 01:41)
  3. (bkz: şenlikli bir kitap)
    (asyatik, 02.07.2010 21:14)

Sık kullanılan terimler ve kelime öbekleri

Boğaz'da Aşiret Yankılar

Boğaz'daki Aşiret Fatih Sinan
Yörünge 23 Mart 1997
"Mahmut Çetin...Bu ismi pek fazla duymamış olbilirsiniz.Ama yakında kitapseverlerin sayesinde bu isim adından hayli söz ettireceğe benzer.Çünkü elimde Mahmut Çetin'in önümüzdeki günlerde piyasaya çıkacak olan Boğaz'daki Aşiret isimli kitabının orijinal metinleri vardı.Bu metinler bir ay falan bende kaldı. Sağolsun Mahmut Bey, şahsıma güvendiği için, büyük yankılar uyandıracağını tahmin ettiğim kitabının orijinalini vermekte tereddüt etmedi,Boğaz'dan kasıt,tabii ki İstanbul Boğazı.Aşiret'ten kasıt ise , Osmanlı'nın son döneminden başlayarak Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda ve halen rejim içinde güç odaklarını oluşturan 'kast'lardır."
 
 
Boğaz'daki Aşiret Erol Cihangir
Türk Diplomatik Mayıs 1997 sayı 29
"Ailenin dört kolundan biri olan Konstanty Borzecki, Polonya asıllı bir Osmanlı paşası.Sonradan Mustafa Celaleddin Paşa adını alan Borzecki gibi, bir çok Polonyalı Osmanlı askeri ve sivil bürokrasisi içinde görev almış."
 
 
Boğaz'daki Aşiret Ahmet Taha
Zaman 5 Mayıs 1997
"Mahmut Çetin'in Boğaz'daki Aşiret adlı incelemesi yakın tarih kütüphanemize yeni katılan ilginç bir kitap.İstanbul'un Boğaziçi kıyılarında yaşamış ailelerin birbiri arsındaki akrabalıkların deşifre edilmeye çalışıldığı kitap, yer yer türk solunun veya Türkiye'de batılılaşmanın öncülerinin tarihine dönüşüyor."
 
 
 
Şenlikli Bir Eser Özcan Ünlü
Türkiye 22 Mayıs 1997
"Tarih perdesini aralayan kitaplardan korkar insanlarımız.Remi tarih penceresinin ardındaki gerçekleri kurcalayan son dönem değerlendirme ve tahlil kitapları , bilinmesi istemeyenleri ortaya koyması bakımından önemli ipuçları taşıyor.Dikkatli ve titiz çalışmalarıyla tanıdığımız Mahmut Çetin de Boğaz'daki Aşiret isimli çalışmasıyla bazılarının huzurunu kaçıracağa benzer.
Boğaz'daki Aşiret Süleyman Karakulluk Yörünge 1 Haziran 1997 "Boğaz'daki Aşiret, Türk aristokrasisi içindeki bir sülalenin tarihi.Bu büyük familyanın dört kolu var.Konstanty,Detrois,Sotori ve Siyavuş aileleri evliliklerle birbirine akraba olmuşlar.Eser akrabalık bağları ve bu bağların siyasete,ticarete,sanata ve topyekun hayata nasıl yansıdığını anlatıyor."
 
Haftabaşı Enver Durmuş
Moral FM 16 Haziran 1997 saat 19.30
"Bugünkü programımızın konusu Boğaz'daki Aşiret kitabı.Kısa süre önce piyasaya çıkan eser oldukça büyük bir ilgiye mazhar oldu.Kitap, çoğumuzun dikkate almadığı aile tarihi gibi bir alanı ele alıyor.Bugün kitabın yazarıyla ve siz dinleyicilerimizle bu kitabı enine boyuna tartışacağız."
 
Medine Pazarı Fahri Sarrafoğlu
Marmara FM 3 Temmuz 1997 saat 13.30
"Son dönemde yazılamayanları yazan değerli bir kitap.Özellikle şu anda piyasaya sürülmesi bizler için çok büyük bir şans oldu.Çünkü mevcut sistemin çarpıklığını gözler önüne sermemizi sağlıyor"
 
 
Boğaz'daki Aşiret'ten Metin Hasırcı Akit 4 Temmuz 1997
"Biraz tarih ve bilhassa çöküş tarihimizi ve rol oynayanların önemli kısmının merbut oldukları akvam ve aileleri bilmelerini temin açısından kitabın hizmeti takdire sezadır."
Yeni Çıkan Kitaplar Fahri Sarrafoğlu Akit 18 Temmuz 1997 Yayınevinin adıyla müsemma olan bir eser.Bir çok olayları gerçek belgeleriyle ve gerçek kişileriyle açıklaması kitaba ayrı bir önem kazandırıyor.İşte Akit okuyucuları için faydalı bir kaynak.
 
 

Kitap Sohbetleri: Boğaz'daki Aşiret
Hazırlayan ve Sunan Dr.Hidayet Y. Nuhoğlu
AKRA FM 26 Temmuz 1997 saat 14.10

"Bu kitap; her ne kadar isimlere boğulmuş görünüyor ise de,yazarının Takdim'inde ifade ettiği gibi Türk Solu Tarihi,Batılılaşma Tarihi ve aynı zamanda ferdi ve ailevi olmanın yanında bir dayanışma içinde işgal edilen bürokratik pozisyonlar itibarı ile de ülkenin kendisine yabancılaştırılmasının hikayesini vermektedir.Öyle bir yabancılaşma ki günümüze kadar gelmekle kalmamış yarınımıza doğru uzanmakta ve Sayın Çetin'in sözleri ile 'bugünkü zilletimizin sorumlularından biri."
 
 

Boğaz'daki Aşiret
Tarih ve Medeniyet Ağustos 1997 sayı 41

"Yakın tarihimizin bir çok ismi Boğaz'daki Aşiret'in üyesi.Yapay gündemlerle oyalanan bu ülke, perde arkasındaki gerçeklerden önce, sahnedeki insanların birbiriyle iribatını bilmeli.İşte Mahmut çetin'in Boğaz'daki Aşiret adlı kitabı, yeni senaryolarla süreceğe benzeyen bu hayal perdesinin oyuncularını, ismen de olsa tanıtıyor bizlere."
 
 

Mahmut Çetin Boğaz'daki Aşiret'i Anlatıyor Kadir Yazıcı
Kültür Dünyası Ağustos 1997 sayı 4

"Boğaz'daki Aşiret Türk aristokrasisi içindeki bir sülalenin tarihi.Bu büyük familyanın dört kolu var Konstanty,Detrois, Sotori ve Siyavuş'un çocukları.Bu aileler evliliklerle birbirine akraba olmuşlar."
 
 

Modern Şehrin Aşireti Yasin Yağcı
Aksiyon 23 Ağustos 1997

"Boğaz'daki Aşiret azınlıklardan oluşmuş ; Polenez,Alman,Rum,Macar ve Hırvat milletlerinden.Yerliler ise daha sonraları yapılan evlilikler ile bu aileye katılmışlar.Çalışmasını gerçekleştirirken kesinlikle bu insanların kökenlerini ifşa etmek gibi bir çaba içerisinde olmadığını belirten Mahmut Çetin böylesi ilişkilerin doğurduğu zihniyet değişikliklerini gözler önüne sermek amacını güttüğünün belirtiyor."
 
 

Batıcı ve Komünistler Hep Aynı Aşiretten ! Seda Şahin
Hergün 26 Ağustos 1997

"Araştırmacı-yazar Mahmut Çetin'in çalışmalarıyla meydana getirdiği Boğaz'daki Aşiret isimli kitap, ülkemizdeki batıcılık, yabancı hayranlığı ve komünizm hastalıklarının kaynak isimlerinin hep aynı aşiretten insanlar olduklarını ortaya koydu."
 
 

Boğaz'daki Aşiret Dört Aşiret'in Hikayesi Hasan Keskin
Zaman 31 Ağustos 1997

"En güç işlerden biridir, soy araştırmacılığı.Devamlı takip edecek, okuyacak en küçük dipnotu bile kaçırmayacaksın.Doğum, evlenme ve ölüm ilanlarını takip edeceksin.Hepsinden daha zoru bunları birleştirecek, tasarlayacak, zihinde çizelgeler oluşturacaksın.Kim, kimin dayısı; kim kmin teyzesinin kızı vs. bileceksin.Gerçekten zor iş...Fakat Mahmut Çetin bunu başarıyor.Karşımıza gerçekten çok iyi bir kitap çıkıyor."
 

Boğaz'daki Aşiret Hüseyin Öztürk
Akit 1 Eylül 1997

"Evet daha ne isimler var.Aman Allahım dedirten daha kimler, kimler var.Osmanlı'nın son dönemi ve cumhuriyet tarihi boyunca ülkenin başına gelen bütün belaların altında hemen hemen bu isimlerin hepsini bulabilirsiniz."
 

Boğaz'daki Aşiret
Kitap Gazetesi Eylül 1997 c.6 s.72

"Bir sülale tarihi diyebileceğimiz Boğaz'daki Aşiret ,yer yer Türk Solu tarihi yer yer de Batılılaşma tarihinin belirli dönemlerini resmediyor."
 

Birkaç Kitap Afet Ilgaz
Yeni Şafak 27 Eylül 1997

"Boğaz'daki Aşiret Nazım Hikmet'ten Turgut Sunalp'e kadar,içinde bir çok ünlünün bulunduğu bir ailenin 160 yıllık hikayesi.İlgi ve merak çekici ...Epey bir zamana ve emeğe mal olduğu anlaşılıyor."
 

Boğaz'daki Aşiret
Türkiye 30 Ekim 1997

"Dikkatli ve titiz çalışmalarıyla tanıdığımız Mahmut Çetin'in yayınlandığında büyük yankılar uyandıran Boğaz7daki Aşiret isimli eseri ikinci baskısını yaptı....Değişik bir mizampaj ve kapakla okuyucuya sunulan eser kültür hayatımızla yakından ilgilenenler için başvuru kitabı."
 

Boğaz'daki Aşiret Rahim Er
Türkiye 31 Ekim 1997

"Boğaz'daki Aşiret'in varlığından haberdar değildik,Siz de değildiniz.İstanbul Boğaziçi'nde yani İstanbul'da ve seçkin İstanbul'da bir aşiretin hükümranlığını adını-sanını koyarak ilk defa Mahmut Çetin, gözler önüne serdi.Bu kitap , bir Kim kimdir'in telefon rehberi kuruluğunda değil.Mahmut Çetin , gazetelerde çıkan cenaze ilanlarını ,hal tercümelerindeki bilgileri ve daha neleri hassas bir araştırmacı dikkati ile takip ederek Boğaz'daki Aşiret'e ulaşmış."
 

BİR KİTAP/Türk solunun aristokrat şeceresi Mustafa Armağan
zaman 4 Temmuz 1997

Söz Boğaziçi'nden açılmışken dostum Mahmut Çetin'in merak çekici ve zevkli bir çalışmasını anmak istiyorum: Boğazdaki Aşiret (İstanbul 1997, Edille Yayınları), Çetin'in kitabı hem aile şecerelerini öğrenmeye meraklı okuyucular, hem de Türkiye'de solun niçin hiçbir sahici altyapısal dayanağı olmadan, aristokrat bir kökenin zorlamasıyla vücut bulduğunu görmek isteyenler için bulunmaz bir fırsat. Mesela Türk solunun Mehmet Ali Aybar, Rasih Nuri İleri, Nazım Hikmet, Refik Erduran, Sabahattin Ali, Abidin Dino gibi önemli isimlerinin, Borzencki (sonradan Mahmut Celaleddin Paşa), Detrois (sonradan Müşir Mehmed Ali Paşa) ve Sakızlı Sotori (Hekim Ali Paşa) gibi sonradan Müslüman olan zengin ve nüfuzlu ailelerin akraba çocukları olduğunu biliyor muydunuz? Ya da Namık Kemal ile Nazım Hikmet'in aile bağlarını merak mı ediyorsunuz? Öyleyse bu kitabı kaçırmamanızı tavsiye ederim.
 

Bedirhan Ailesiyle Münasebettar İki Meşhur İsim M.Latif Salihoğlu
Yeni Asya 30 Mart 1998

Değerli araştırmacı-yazar Mahmut Çetin'in "Boğaz'daki Aşiret" adlı kitabından öğrendiğimiz kadarıyla Ayşe Şasa Hanımefendi de Bedirhanların torunudur.Senarist Bülent Oran'ın eşi olan Ayşe Şasa,sonradan örtünüp hidayete eren meşhurlardan biri olarak tanınıyor.

Anıl ÇEÇEN - Boğaz'daki Aşiret

Boğaz'daki Aşiret

Mahmut Çetin’nin 1997 yılında yayınlamış olduğu kitabında bir büyük ailenin İstanbul Boğazı kıyısındaki serüvenini anlatmaktadır.

"Boğaz'daki Aşiret" isimli bu kitabında yazar Polonya göçmeni Yahudi asıllı bir yabancı ailenin, sülale boyutundaki Boğaz macerasını dile getirmektedir. Osmanlı İmparatorluğuna göç ettikten sonra Mustafa Celalettin Paşa adını alan Polonyalı Konstantin Borzecki merkezli Polonyalı Yahudi ailesinin Lehistan’dan kalkıp gelerek Osmanlı ülkesine yerleşmesi, İstanbul Boğazının kıyılarında kendilerine bir gelecek kurmaları, hem Osmanlı İmparatorluğunun hem de Türkiye Cumhuriyetinin tarihinde önemli bir yere sahiptir.


Bu nedenle yazar kitabına Boğaz'daki aşiret adını vermiş ve bu sülalenin her alanda çıkardığı meşhur ve önemli kişilerin hayatını kitabıyle Türk kamuoyunun dikkatlerine sunmuştur. Boğaz'daki Aşiret zaman içerisinde büyüyerek her alanda önemli insanlar yetiştirmiş ve Türk devletlerinin yaşamında önde gelen bir yere sahip olmuştur.

1848 ihtilalleri Avrupa ülkelerini yakından sarsarken Avusturya, Macaristan İmparatorluğu ile beraber Lehistan krallığında da devrimci gelişimler olmuş ama kısa süren karışıklık dönemlerinden sonra krallar tahtlarına sahip çıkınca, Fransız ihtilalini gerçekleştiren kadrolar gibi saltanat ve hükümdarlık yönetimlerine son vermek isteyen devrimci kadrolar, kendi ülkelerinde bir devrimle ulus devlete geçebilmenin kavgasını yapmışlar ama başarısız kalınca, ülkelerini terk eden Osmanlı imparatorluğuna sığınmışlardır.

1830 ihtilalleri daha çok bir ulus devlet kurmaya dönük olmasına rağmen 1848 ihtilallerinde sosyalist düzen arayışları öne çıkmıştır. Ne var ki, bu gibi devrimci girişimler sonuçsuz kalınca elebaşları Osmanlı ülkesine demir atarak canlarını kurtarmışlardır. Konstantin Borzecki ve sülalesi de bu dönemde ülke değiştirmişler ve Mustafa Celalettin Paşa sülalesi konumuna gelmişlerdir. Asya ve Avrupa kıtaları arasındaki merkez bölgedeki devlet olduğu içindir ki, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve daha sonra da göç eden aileler, isim değiştiren sülaleler ve dinlerinden ya da etnik kökenlerinden dönen zengin ve aydın kesimler fazlasıyla görülmüştür.

Rus işgali sonrasında Polonya’dan kaçan başka bazı aileler de Beykoz'un arkalarında Polonezköy’ü kurarak bu bölgeye yerleşmişlerdir.

Boğaz’daki Aşiret bir buçuk yüzyılı geçen zaman diliminde, Osmanlı ve Türk devlet yaşamında bir çok önemli kişiyi Türkiye'ye kazandırmıştır.

Mustafa Celalettin Paşa’nın oğlu Hasan Enver Paşa, Nazım Hikmet, TKP kurucusu Zeki Baştımar, Orgeneral Turgut Sunalp, yazar Refik Erduran, Oktay Rıfat, Samih Rıfat gibi yazarlar, Orgeneral Ali Fuat Cebesoy, Mehmet Ali Aybar, Rasih Nuri İleri, Nihat Sargın, Celal Nuri İleri, Suphi Nuri İleri, Abidin Dino, Namık Kemal, Abidin Paşa, Numan ve Nermin Menemencioğlu, Halikarnas Balıkçısı, Şirin Devrim, Prof.Dr .Suna Kili, futbolcu Sabri Dino, Ali Niyazi ve benzeri bir çok tanınmış isim, Borzenski sülalesinden gelen Polonya asıllı olup, daha sonraları Boğaz’daki Aşiret üyeleri olarak Türk toplum ve siyaset yaşamında önde gelen roller oynamışlardır.

İmparatorluktan, Cumhuriyete geçerken ve Batı dünyasından modernizm Türkiye'ye gelirken, bu gibi göçmen ve dönme ailelerin öncülük ve taşıyıcılık görevi üstelendikleri görülmüştür.

Boğaz'daki Aşiret, bir kitabın adı ve o kitaba adını veren bir ailenin tanımlamasıdır ama, günümüzde İstanbul Boğazının kıyılarında yaşayan beş bin aileye verilen ortak isim haline de gelmiş durumdadır. TÜSİAD’a üye olan beş yüz zengin işadamı aileleriyle beraber yaşadığı İstanbul Boğazı o kesimin akrabalarıyla birlikte zaman içerisinde yeni bir Boğaz Aşireti yaratmıştır.

Boğazın kıyısını yalayan sulara kapısı açılan yalıların sahipleri ile İstanbul Boğaz’ının en güzel manzaralarına sahip o tepelerin üslerindeki villalarda yaşayanlar, günümüzün Boğaz Aşiretinin uzantılarıdır.

İstanbul Boğazı gibi cennet bir bölgeyi kendi aralarında parselleyenler, Boğazların korunmasıyla ilgili mevzuatı hiçe sayarak, her geçen gün daha fazla yayılmaktalar, dönem dönem aldıkları inşaat izinleriyle, dükalıklarını pekiştirmektedirler. İstanbul’u aynı zamanda borsa ve sermaye merkezi konumuna getiren Boğazdaki yeni aşiret, İstanbul üzerinden bütün Türkiye'yi yönetebilmenin arayışı içindedir.

Sahip oldukları para gücüyle önlerine çıkan her şeyi satın almaktan çekinmeyen Boğaz Aşireti, aynı zamanda bütün basın ve medya organlarını da satın alarak, özel çıkarları doğrultusunda bunları kullanmaktan çekinmemektedirler. Para gücü medya gücüne dönüşürken, aynı zamanda siyaseti yönlendirmekte ve aşiretin çıkarlarına uygun düşen yeni siyasi modeller ya da politikalar, Boğaz kıyısındaki yalılardan ortaya çıkmaktadır.

Aşiret, Boğaz kıyısında rüzgarların serinliğinde, kendisini serin devlet olarak derin devletin yerine koymakta, insanın kanını donduran bir çok uçuk fikir ya da öneri, Boğaz Aşiretinin çıkarları doğrultusunda serin devletin üyeleri tarafından serin kanlılıkla dile getirilerek savunulabilmektedir.

Borzensky sülalesi ile başlayan bu gelenek yeni transfer edilen yeni yetme zenginlerle desteklenmekte ve giderek Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ile oynamaya kadar varan sorumsuzluklar ağı, kıyı boyunca genişlemektedir. Türk milletinin ve devletinin açıkça kaderini belirleyen kararlar Boğaz kıyısında alınmakta, daha sonra bu kararlar patronlar aracılığı ile siyaset sahnesindeki aktörlere dikte edilmektedir.

İstanbul Boğazında yaşayan beş bin zengin aile Boğazdaki Aşiret olarak, Türk milletinin ve devletinin kaderini belirleme hakkını ve yetkisini açıkça kendisinde görebilmektedir. TÜSİAD üyesi beş yüz zengin işadamının ötesinde, bunların yerli ve yabancı ortakları da devreye girmekteler ve aşiret bağları para ilişkileriyle giderek genişlemektedir. Bu durum, Boğazdaki Aşiret üzerinde fazlasıyla heyecan yaratmakta ve zamanla kendilerini Bizans ya da Osmanlı İmparatorluğunun merkezinde hissettirmeye başlamaktadırlar.

Emperyalizm, bu durumu fark edince hemen Yeni Bizans, Yeni Osmanlı projelerini, Boğazdaki Aşireti taşeron yerine koyarak gündeme getirmiştir. Her türlü ortaklığa razı olan aşiret mensupları, bu projelerin kendi ülkelerinin ulusal çıkarına uygun olup olmadığına dikkat etmeden, dışarıdan gelen bütün önerilere balıklama atlamakta ve yabancıların Türkiye'deki temsilciliğini hiç kimselere bırakmamaktadırlar.

Para gücü ve ortaklıklar her türlü hedefi ve bu yoldaki girişimleri mubah hale getirmektedir. Bir anlamda vahşi kapitalizmin Makyavelist yol ve yöntemleri, Boğazdaki yeni yetme aşiret için geçerli olmakta, yabancıların emperyalist ya da Siyonist önerilerine bile hemen angaje olmaktadır. Boğazın iki kıyısını sarmış olan para babalarından oluşan yeni kapitalist aşiret her yönü ile mütareke İstanbul'unu günümüzde başarıyla temsil etmektedir.

Mütareke İstanbul’u teslim olan başkent demektir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngiliz donanmasının İstanbul Boğazına girmesiyle birlikte, Boğazdaki aşiret ve benzerleri hemen teslim olmuşlar ve İngiliz ya da Amerikan mandası altında yeni bir Bizans İmparatorluğunu, Almanya ve Rus saldırılarına karşı gerçekleştirmek için çaba göstermişlerdir. Rumlar İngiliz. Ermeniler, Fransız mandası ararken, Yahudiler de geleceğin müstakbel İsrail projesini gerçekleştirebilmek üzere, Amerikan mandası peşinde koşmuşlardır.

Mütareke İstanbul'u aslında; gayrimüslim kimliğinin öne çıktığı, Türklüğü ve Müslümanlığın devre dışı bırakıldığı bir işbirlikçiliğini gerçekleştirmiştir. Mütareke İstanbul'u geleneği bugün Boğaz'daki Aşiret aracılığı ile İstanbul'da devam etmektedir. Dün Ulusal Kurtuluş Savaşının önderi Mustafa Kemal'e çapulcu diyen Mütareke İstanbul’unun teslim olmuşları, bugün de Türkiye’nin çıkarlarını savunan milliyetçileri ve de ulusalcıları gericilik ya da faşistlikle suçlamakta ve böylece kendi liberal işbirlikçiliklerini mazur göstermeğe çalışmaktadırlar. Basın ve medya köşelerini sermayeye satılarak dolduran, bunların temsilcileri ekonomik çıkarlar uğruna ulusal çıkarları devre dışı bırakabilmenin yollarını aramaktadırlar.

İstanbul Boğazı’nın güzelliklerini, sahip oldukları para gücüyle satın alan Boğaz'daki Aşiret, yine para gücüyle Türkiye'yi ve Türk milletinin kaderini, uluslararası tekelci sermayenin desteği ile satın almağa çalışmaktadır. Misakı Milli sınırları içinde yaşayan Türk ulusunu tanımazlığa gelen, kozmopolit bir yapı içinde yeniden bir Bizans oluşturma özlemindeki misyoner kuruluşlarıyla ortak çalışmaları gündeme getiren Boğaz'daki gayrimüslim Aşiret’in, Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderi ile oynamağa hakkı yoktur.

Türk ulusunun bir milli kurtuluş savaşı vererek kurduğu Türk devleti, Yeni Bizans özlemi içindeki misyoner kuruluşlarının çalışmalarının oyun alanı değildir. Çok uluslu şirketlerin önderliğinde gündeme gelen yabancı dayatmalarının giderek Türkiye'ye egemen olmasında, Boğazdaki Aşiret fazlasıyla taşeronluk yapmaktadır. Bu durum da Türkiye'nin ulusal çıkarlarına açıkça ters düşmektedir. Bir anlamda Boğaz'daki Aşiretin çıkarları ile Türk milletinin ulusal çıkarları birbiriyle ters düşmektedir. Boğaz'daki Aşiret Türklüğü ve Türk olmayı reddetmiş ve tıpkı eskisi gibi Bizans döneminin kozmopolit yapısı içinde, gayrimüslim bir kimliğin geleceğini aramıştır. Boğaz'daki Aşiret'in, Ulusal Kurtuluş Savaşını küçük gören, Türk milletini dışlayan, Ankara'daki Türk devletini yok sayan olumsuz tutumları davam ettiği sürece, Türkiye’de yaşayan insan topluluğunun ulusal bütünleşmesini gerçekleştirmek son derece zor olacaktır.

Küreselleşme dönemiyle birlikte, Boğaz’daki Aşiret'in tarihten gelen gayrimüslim ve gayri Türk tutumu, giderek yükselme göstermiştir. Sahip oldukları para gücüyle, İstanbul basınını Bizans medyasına dönüştürmüşler ve her yönü ile Türkiye’nin ulusal kimliği ile ulus devletine saldırıyı, bir alışkanlık haline getirmişlerdir.

Kendi içlerinden seçtikleri bazı temsilcileri ya da para ile satın aldıkları bazı Türk vatandaşlarını siyasete yönlendirerek onları finanse etmişler ve son dönemlerde anti ulusal siyasetinin oluşmasında, emperyalist merkezlerle birlikte Boğaz'daki Aşiret ortak hareket etmiştir. Basın ve medya ile halkı uyuşturma dönemi artık son noktasına gelmiştir.

Eskisi gibi kapitalist sistemin çıkarları doğrultusunda halkı uyutamayacağını gören Boğaz'daki Aşiret mensupları, Türkiye'yi bir iç çatışma ortamına sürükleme senaryolarını destekleyerek, kapalı toplantılarda halkın bilinçlenmesini sağlayan demokrasiye karşı çıkarak, sermaye çevrelerinin çıkarlarını koruyacak ve onlara bekçilik yapacak bir diktatörlüğün arayışı içine girmektedir.

Türk ulusu; Cumhuriyet devleti ve demokrasi rejimi ile kendi geleceğini güvenceye alma çabası içindeyken, Boğaz’daki Aşiret’in kendi zenginliklerinin peşinde koşması ve bunların korunması için bekçilik yapacak bir diktatörlüğün arayışı içine girmesi, yine Türkiye'nin ulusal çıkarlarına ve Türk demokrasisine ters düşen bir durumdur. Misakı Milli sınırları içinde, Boğaz'daki Aşiret'in değil ama Türk milletinin ulusal egemenliği geçerli olmalıdır.

Önümüzdeki dönemde; ya Türk milleti yeniden egemen olacak ve Boğazdaki Aişret’in çıkarları sınırlanacak ya da Boğazdaki Aşiret, küresel sermaye ile ortaklık içerisinde hegemonyasını artıracak, bunun sonunda Türk devleti ve milleti sıkıntı çekmeye devam edecektir. Türk devletinin güçlenmesi ve Türk milletinin mutlu bir düzene kavuşa bilmesi için; Bozaz’daki Aşiret’in anayasa ve yasal çerçevede denetim altına alınması gerekmektedir.

Anıl ÇEÇEN - 10 Mayıs 2011

Nazım 12 Eylül’e Akraba /Tuncay Opçin

Aktüel s.390 7 Ocak 1999 sf.68-71

“Hayatımızın bir döneminde hepimiz bir şeyler biriktirdik. Ama  herhalde hiçbirimizin aklına bir ‘ölüm koleksiyonu’ yapmak gelmedi. Oysa genç bir adam tam 10 yıldır gazetelerden kestiği ölüm ilanlarını biriktiriyor. Bu garip koleksiyoncunun adı Mahmut Çetin. Ama sanılabileceği gibi nekrofil değil. Tersine hayata fazlasıyla bağlı biri ve biriktirdiği ölüm ilanlarıyla hayatı yeniden kuruyor. Çetin, ilanlarda yer alan isimler arasındaki akrabalık bağlarından yola çıkarak Türkiye’yi yöneten ailelerin hikayelerini yazıyor. Bu, bir anlamda da Türkiye’nin sivil tarihi...”

Boğaz'daki Aşiret / Ahmet Taha

Zaman 5 Mayıs 1997

"Mahmut Çetin'in Boğaz'daki Aşiret adlı incelemesi yakın tarih kütüphanemize yeni katılan ilginç bir kitap. İstanbul'un Boğaziçi kıyılarında yaşamış ailelerin birbiri arsındaki akrabalıkların deşifre edilmeye çalışıldığı kitap, yer yer Türk solunun veya Türkiye'de batılılaşmanın öncülerinin tarihine dönüşüyor."

Boğaz'daki Aşiret'ten/ Metin Hasırcı

Akit 4 Temmuz 1997

"Biraz tarih ve bilhassa çöküş tarihimizi ve rol oynayanların önemli kısmının merbut oldukları akvam ve aileleri bilmelerini temin açısından kitabın hizmeti takdire sezadır."

Kitap Sohbetleri: Boğaz'daki Aşiret

Hazırlayan ve Sunan Dr.Hidayet Y. Nuhoğlu
AKRA FM 26 Temmuz 1997 saat 14.10

"Bu kitap; her ne kadar isimlere boğulmuş görünüyor ise de, yazarının Takdim'inde ifade ettiği gibi Türk Solu Tarihi, Batılılaşma Tarihi ve aynı zamanda ferdi ve ailevi olmanın yanında bir dayanışma içinde işgal edilen bürokratik pozisyonlar itibarı ile de ülkenin kendisine yabancılaştırılmasının hikayesini vermektedir. Öyle bir yabancılaşma ki günümüze kadar gelmekle kalmamış yarınımıza doğru uzanmakta ve Sayın Çetin'in sözleri ile 'bugünkü zilletimizin sorumlularından biri."

Boğaz'daki Aşiret /M. Fatih Can

Tarih ve Medeniyet Ağustos 1997 sayı 41

"Yakın tarihimizin bir çok ismi Boğaz'daki Aşiret'in üyesi. Yapay gündemlerle oyalanan bu ülke, perde arkasındaki gerçeklerden önce, sahnedeki insanların birbiriyle irtibatını bilmeli. İşte Mahmut Çetin'in Boğaz'daki Aşiret adlı kitabı, yeni senaryolarla süreceğe benzeyen bu hayal perdesinin oyuncularını, ismen de olsa tanıtıyor bizlere."

Modern Şehrin Aşireti /Yasin Yağcı

Aksiyon 23 Ağustos 1997

"Boğaz'daki Aşiret azınlıklardan oluşmuş; Polenez, Alman, Rum, Macar ve Hırvat milletlerinden. Yerliler ise daha sonraları yapılan evlilikler ile bu aileye katılmışlar. Çalışmasını gerçekleştirirken kesinlikle bu insanların kökenlerini ifşa etmek gibi bir çaba içerisinde olmadığını belirten Mahmut Çetin böylesi ilişkilerin doğurduğu zihniyet değişikliklerini gözler önüne sermek amacını güttüğünün belirtiyor."

Boğaz'daki Aşiret Dört Aşiret'in Hikayesi /Hasan Keskin

Zaman 31 Ağustos 1997

"En güç işlerden biridir, soy araştırmacılığı. Devamlı takip edecek, okuyacak en küçük dipnotu bile kaçırmayacaksın. Doğum, evlenme ve ölüm ilanlarını takip edeceksin.Hepsinden daha zoru bunları birleştirecek, tasarlayacak, zihinde çizelgeler oluşturacaksın. Kim, kimin dayısı; kim kimin teyzesinin kızı vs. bileceksin. Gerçekten zor iş... Fakat Mahmut Çetin bunu başarıyor. Karşımıza gerçekten çok iyi bir kitap çıkıyor."

Boğaz'daki Aşiret / Hüseyin Öztürk

Akit 1 Eylül 1997

"Evet daha ne isimler var. Aman Allahım dedirten daha kimler, kimler var. Osmanlı'nın son dönemi ve cumhuriyet tarihi boyunca ülkenin başına gelen bütün belaların altında hemen hemen bu isimlerin hepsini bulabilirsiniz."

Birkaç Kitap /Afet Ilgaz

Yeni Şafak 27 Eylül 1997

"Boğaz'daki Aşiret Nazım Hikmet'ten Turgut Sunalp'e kadar,içinde bir çok ünlünün bulunduğu bir ailenin 160 yıllık hikayesi. İlgi ve merak çekici... Epey bir zamana ve emeğe mal olduğu anlaşılıyor."

Boğaz'daki Aşiret /Rahim Er

Türkiye 31 Ekim 1997

"Boğaz'daki Aşiret'in varlığından haberdar değildik, siz de değildiniz. İstanbul Boğaziçi'nde yani İstanbul'da ve seçkin İstanbul'da bir aşiretin hükümranlığını adını-sanını koyarak ilk defa Mahmut Çetin, gözler önüne serdi. Bu kitap, bir Kim kimdir'in telefon rehberi kuruluğunda değil. Mahmut Çetin, gazetelerde çıkan cenaze ilanlarını, hal tercümelerindeki bilgileri ve daha neleri hassas bir araştırmacı dikkati ile takip ederek Boğaz'daki Aşiret'e ulaşmış."

Türk Solunun Aristokrat Şeceresi /Mustafa Armağan

Zaman 4 Temmuz 1997

Söz Boğaziçi'nden açılmışken dostum Mahmut Çetin'in merak çekici ve zevkli bir çalışmasını anmak istiyorum: Boğazdaki Aşiret (İstanbul 1997, Edille Yayınları), Çetin'in kitabı hem aile şecerelerini öğrenmeye meraklı okuyucular, hem de Türkiye'de solun niçin hiçbir sahici altyapısal dayanağı olmadan, aristokrat bir kökenin zorlamasıyla vücut bulduğunu görmek isteyenler için bulunmaz bir fırsat. Mesela Türk solunun Mehmet Ali Aybar, Rasih Nuri İleri, Nazım Hikmet, Refik Erduran, Sabahattin Ali, Abidin Dino gibi önemli isimlerinin, Borzencki (sonradan Mahmut Celaleddin Paşa), Detrois (sonradan Müşir Mehmed Ali Paşa) ve Sakızlı Sotori (Hekim Ali Paşa) gibi sonradan Müslüman olan zengin ve nüfuzlu ailelerin akraba çocukları olduğunu biliyor muydunuz? Ya da Namık Kemal ile Nazım Hikmet'in aile bağlarını merak mı ediyorsunuz? Öyleyse bu kitabı kaçırmamanızı tavsiye ederim.

Bedirhan Ailesiyle Münasebettar İki Meşhur İsim/ M.Latif Salihoğlu

Yeni Asya 30 Mart 1998

Değerli araştırmacı-yazar Mahmut Çetin'in "Boğaz'daki Aşiret" adlı kitabından öğrendiğimiz kadarıyla Ayşe Şasa Hanımefendi de Bedirhanların torunudur. Senarist Bülent Oran'ın eşi olan Ayşe Şasa, sonradan örtünüp hidayete eren meşhurlardan biri olarak tanınıyor.

Alemdar Kemal Paşa /Taha Kıvanç

Zaman 30 Temmuz 1998

“Ülkemizin ‘önemli adamları’ sayıldığında adı mutlaka anılması gereken Mümtaz Soysal’ın ‘memur’ tasnifinde  yer verdiği tipin Türkiye’yi anlamada ‘anahtar’ işleve sahip olduğuna inanıyorum. Birbirleri arasında akrabalık bağı da bulunan bir seçkinler grubu yönetiyor ülkemizi; memurlar da bunların arasından çıkıyor, ama o kadarla kalmıyor: Siyasiler, üniversite öğretim üyeleri, edebiyatçılar, gazeteciler, işadamları arasında da uzantıları var bunların. Dalları her yere uzanan, kökleri bir kere kesinlikle İttihat Terakki’ye, belki Tanzimat’a kadar dayanan bir ‘organizma’ bu. ‘Organizma’nın küçük bir kolunu öğrenmek için göz açıcı bir kaynak Mahmut Çetin’in Boğaz’daki Aşiret kitabıdır.

Osmanlı’nın Beyin Siyaseti /Mehmed Şevket Eygi

Milli Gazete 4 Kasım 1999

“Boğaziçi’ndeki Aşiret adlı kitabı okudunuz mu? Kökenleri Alman, Macar, Polonyalı olan birkaç ailenin Türkiye’nin zirvelerine, köşebaşlarına nasıl yükselmiş ve gelmiş olduklarını anlatıyor bu küçük çalışma. Okumak, ibret almak, düşünmek gerek.”

Osmanlı ve Türkiye’de Patrimonyalist Yapı/ Dr.Mevlüt Uyanık

Gündüz 5 Aralık 1998

“Patrimonyalizmin (ataerkil yapı/ebevi nizam) rasyonel modern devlete aykırı düşen kötü bir görüntüsü olan faksiyonalizm (grupçuluk) Türkiye’de hala bazı aşiretler/ aileler bazında yapılması durumu daha vahim hale getirmektedir.... Mahmut Çetin Boğaz’daki Aşiret isimli incelemesinde, büyük bir kast oluşturan bir ailenin tarihini inceliyor.”

Aynı Gemideyiz /Mehmet Nuri Yardım

Türkiye 16 Temmuz 1998

Genç araştırmacı yazar Mahmut Çetin’in Boğaz’daki Aşiret adlı kitabı büyük yankılar uyandırmaya devam ediyor.

TKP’yi Kuranların İleri Gelenleri Turancıydılar/ Yasin Yağcı

Aksiyon 6 Aralık 1997

Boğaz’daki Aşiret’ten Rasih Nuri İleri: “Ancak kitabın amacı besbelli. Örneğin önsözde çok aşağılayıcı, ayıp suçlamalar var. Bakın ben o sözünü ettiğiniz kitaba gelmek istiyorum. Bir insanın tek başına bu kadar bilgiye ulaşabilmesi çok zor... Kitap bence MHP grup çalışmasıdır.”

Bir Kitabın Anatomisi-Boğaz’daki Aşiret’in Kökleri /

Okumuş Adam s.1 Ekim 2000 sf.11-12

“Peki, böyle zarfıyla albenisi olmayan bir kitaba ilgiyi hangi saik sağlamıştı? Bence bu soruya verilecek cevap, hem kitabın yazılış serüvenini hem de okuyucunun gösterdiği rağbeti ortaya koyacak cinsten bir sorudur...”

Beyazın da beyazı var / Fuat Uğur

Radikal 9 Nisan 2002
Beyaz Türk prototipi, zaten Tanzimat'la "Batılılaşma" sürecine giren ve Osmanlı'dan tevarüs eden Boğaziçi Aşireti'nin Cumhuriyet rejimi kadrolarının tepesine oturmasıyla yapılandı. Onlar, Türkiye insanını yeniden şekillendirme ideolojisini oluştururken Batı'dan bolca istifade ettiler ama içine biraz sosyalizm, biraz devletçilik, biraz da milliyetçilik katmayı ihmal etmediler. Esasında bu konuda epey başarılı olundu da denilebilir.
Boğaziçi aşiretinin başarısı şuydu. İstanbul dışında kendisine benzeyen 2. ve 3. el türevlerini yaratıp yıllarca çarıklıları kentlere, hatta kasabalara bile sokmamayı başarmışlardı. Ama bir hata yaptılar. Affedilemez bir hata. Aşiret mensupları arasından çıkan ve burjuvalaşıp kapitalistleşenler, fabrikalarını Anadolu'nun ücra coğrafyalarına istihdam yaratmak üzere götürecekleri yerde, oturdukları yalıların yakınlarında bir yerde kurdular. Onlar dallanıp budaklandı ve gelip yalılarının ucuna dayandı. Hem de kendi kültürleriyle, yaşam biçimleriyle ve siyasal tercihleriyle...

Diogenes “Komünist” Ararken!/ Halid Özkol


1997 yılında Mahmut Çetin adlı bir araştırmacının “Boğaz’daki Aşiret” (Edille Yayınları) adlı çalışması Türk Solu tarafından “masonik” görmemezlik-duymamazlık-suskunluk yasası ile karşılandı. Çünkü yazar sağcıdır. Böyle olunca sağda birkaç tanıtım yazısı çıktı. Halbuki kitap ideolojik değil, otobiyografiktir. Fakat asıl okuması zorunlu olanlara bizlere ulaşamadı, çünkü dağıtım şebekesi “her şeye kadir olanlar”ın elinde. Ben de kitabı şans eseri İzmir-Karşıyaka’da bir sahaf arkadaşımın uyarısı ile onun dükkanında buldum. Kitabı okuyunca ünlü derin devlet (Ergenekon) valisi Nevzat Tandoğan’ın “bu ülkeye komünist partisi gerekirse onu da biz kurarız!” sözü aklıma geldi (Tandoğan’ın da mason üstadı ve Sebatay Cematinden olduğunu öğrenince hiç de şaşmadım doğrusu!) Neden sol muhalefet yok? sorusu sorulduğunda, kimse gerçek cevabı vermiyor? Cevap verenler ise, seslerini duyuramıyor. Çünkü sola 1920’lerden beri sistemli olarak siyasete “Aşiret Mantığı”nı sokanlar, egemenliklerini sürdürmek için; farklı olup, doğruyu arayanlara daima “şüpheli” ya da açıkca “ajan-polis” yaftası yapıştırıp tasfiye edenler yine onlar. Sülâlelerinin kökenleri Avrupa aristokrasisine dayanan köklü Türk aristokratlarının “solcu” dayanışmasına karşı elbette emekçi kökenli entelegensianın esamesi bile okunmazdı.

Soner Yalçın’ın büyük sırrı /Yalçın Küçük

 Yeni Harman 1 Ağustos 2006SİTE
“Şunu söylüyorum uyguladığı teknik öncüdür. Biz bilimde tekniklere bakarız, yönteme bakarız, bu yöntemi Türkiye’de benim tespitlerime göre ilk önce Mahmut Çetin kullanmıştır. Bu önemlidir, bunu tespit ediyoruz, ben ona ayrıbir yer veririm… Mahmut Çetin bu disiplinde öncüdür. Gökyüzü mükemmel bir kaynaktır. Çetin ölüm ilanlarını ilk kullanan araştırıcıdır; ‘Boğaz’daki Aşiret’ ve ‘X İlişkiler’ kitapları çok önemlidir. Bilimde önemli olan bir tekniği ve yolu kullanmaktır. Ben de bu yolu kullandım ve o zaman Mahmut Çetin’in çalışmalarını görmemiştim. Sonra okudum; o zaman öncü odur... Benden öncedir.”

9 Ocak 2012 Pazartesi

Boğaz'daki kabileler çatışır mı?

Arslan Bulut
Yeni Çağ

21 Ağustos 2008

İstanbul’daki Afrika Zirvesi’ne katılan Togolu bir diplomatın sorusu, Mahmut Çetin’in “Boğaz’daki Aşiret” kitabını hatırlattı.
Hürriyet’ten Zeynep Gürcanlı’nın haberine göre Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çırağan Sarayı’nda heyet üyelerine Boğaz’ı gösterip, “Burası Avrupa kıtası, karşı taraf ise Asya” dedi. Afrika zirvesine katılan delegelerin pek çoğu, İstanbul’un iki kıta üzerinde kurulduğunu bilmediğinden, bu açıklamaya çok şaşırdı. Togolu bir diplomat, “Ben bunu bir nehir sanıyordum” derken, bir başkası sorduğu soruyla, Türk heyetini şoke etti:
“Karşı kıyıdaki kabile ile buradaki iyi anlaşıyorlar mı? İki yaka çok yakın, aralarında çatışma, savaş falan çıkmıyor mu?”

***

Türk heyetinin şok olmasını ben anlayamadım. Togolu diplomat, farkında olmadan gerçeği söylemiş. Mahmut Çetin’in tespitlerine göre Boğaz kıyılarında yaşayanlar, “Konstantin’in Çocukları, Detrois’in Çocukları, Sotori’nin Çocukları, Topal Osman Paşa - Namık Kemal kanadı” değil midir? Özellikle Türk solu, buradan çıkmış değil midir?
Kitapta “Ali Fuat Cebesoy’dan Nâzım Hikmet’e, Oktay Rifat’tan Refik Erduran’a, Rasih Nuri İleri’den Ali Ekrem Bolayır’a, Zeki Baştımar’dan Sabahattin Ali’ye, Numan Menemencioğlu’ndan Abidin Dino’ya uzanan ilginç akrabalık zinciri. Polonez, Hırvat, Alman, Macar ve Rum kökenli meşhurların, yerlilerle evliliklerinden oluşan ’Boğaz’daki Aşiret’in, Batılılaşma tarihinde oynadığı roller” anlatılıyor.

***

Bunların arasına sonradan girenler, devletin “yarattığı” birkaç “milyoner” ile uyuşturucu zenginlerinden ibarettir.
Boğaz kıyılarını, Ege ve Akdeniz sahillerindeki otellerle birlikte düşünürseniz “uyuşturucu zenginleri” iddiamız ortada kalmaz!
10 yıldan fazla oldu. Polisle ilgili bir yazı dizisi hazırlıyordum. Makamında görüştüğüm bir Emniyet Genel Müdür Yardımcısı, “Özal döneminde yapılan turizm yatırımlarının hemen hemen tamamı kara parayla, yani uyuşturucu parasıyla yapılmıştır” demişti. O turizm yatırımlarını yapanlar nerede oturuyor dersiniz?
Ve çok partili düzene geçildiği andan itibaren siyasi partileri de Boğaz’daki aşiretler gütmüyor mu? Diyeceksiniz ki öyleyse aralarında niçin zaman zaman kavga ediyorlar? Ne kavgası, baksanıza birinin önü tıkandığında öbürü açıyor. Siz bakmayın Tayyip Bey’in Kasımpaşa çocuğu olmasına! AKP’yi kurarken ilk olarak TÜSİAD’ın desteğini almadı mı? Ara sıra kavga çıkıyorsa rantı paylaşamadıklarındandır.

Şimdi Boğaz’daki aşiret, Türkiye’yi yabancı sermayeye teslim ediyor. İslâmcı denilen ve yeni oluşturulan sermayeyle aralarında bir kavga çıkabilir. İnşallah öyle olur. Çünkü AKP aşiretinin devlet ihaleleriyle zengin ettiği kişilerin kara parayla işi yok. Her ne kadar düşüncelerinde millilikten eser kalmadıysa da yapısal olarak milli sermaye sayılırlar!

Modern şehrin aşireti

Modern şehrin aşireti
YASİN YAĞCI
Aksiyon

Doğu ve özellikle Güneydoğu Anadolu'nun kendine has özellikleri vardır. Ekonomilerinin büyük oranda tarıma endekslenmiş olması, insanlarının içine kapanıklığı, işsizlik sorununun had safhada bulunması gibi. Aslında bu ayrıntılara Anadolu'nun her bölgesinde rastlamak mümkündür. Aşiret yapısının ise yalnızca bu bölgelere has bir tarihsel alışkanlık olduğunu bilirdik. Meğerse son Susurluk olaylarıyla birlikte gündeme epey damgasını vuran Anadolu'nun doğusunun kendine has bu özelliğine Türkiye'nin batısında da rastlamak mümkünmüş. Mesela Marmara Bölgesi'nde, daha özelinde İstanbul'da, daha da özelinde Boğaziçi'nde.. Evet, Boğaziçi ve aşiret, birbirine çok uzak gibi duran bu iki kavram aslında gerek anlam gerekse toplumsal yapılanış itibariyle göründükleri kadar uzak değil birbirlerinden. Mahmut Çetin yeni yayınlanan "Boğaz'daki Aşiret" kitabında bunu gözler önüne seriyor. Boğazdan kasıt İstanbul Boğazı. Aşiretten kasıt ise kökenleri Osmanlının son dönemlerine değin uzanıp Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan günümüze dek varlığını sürdüren ve devamlı bir güç odağı olmuş bir aile. Boğaziçi'nde "kast" oluşturan büyükçe bir ailenin tarihi anlatılıyor kitapta. Bir sülale tarihi diyebileceğimiz "Boğaz'daki Aşiret" yer yer Türk solunun, yer yer de Batılılaşma tarihinin belirli dönemlerini dile getiriyor. Aile içi evlilikler ile kurulan bağların sanattan ticarete, eğitimden bürokrasiye değin hayatın her alanına nasıl yansıdığı gözler önüne seriliyor. Ali Fuat Cebesoy'dan, Nazım Hikmet'e, Rasih Nuri İleri'den Ali Ekrem Bolayır'a, Zeki Baştımar'dan Turgut Sunalp'e, Memet Fuat'tan Sabahattin Ali'ye, Numan Menemencioğlu'ndan Abidin Dino'ya uzanan ilginç akrabalık ilişkileri ve bu ilişkilerin günümüze değin uzanan etkilerinin araştırıldığı/incelendiği kitap tarihi bir belge niteliğinde.

Zihniyet değişmeleri

Dört büyük ailenin birbirleriyle irtibatlarını ele alan ve bu ailelerin ilk büyüklerinin asıl isimleri ile birlikte dört bölüm halinde hazırlanan kitap akrabalık ilişkilerinin günümüze değin uzantısını ortaya koyarken bu ilişkilerin sosyal statü sağlamadaki etkilerini de irdeliyor. Sosyologlar tarafından kan ya da akrabalık bağlarıyla birbirlerine kenetlenen, göçebe ya da yarı göçebe olarak tanımlanan ve Doğuya ait bir yapılanış olarak yıllarca söylenegelen aşiretler ile modern kent görünümüyle özdeşleşmiş Boğaziçi'ni biraraya getirip onu kitabına isim yapan Mahmut Çetin asıl amacının ne aşiretvari bir yapılanmayı eleştirmek ne de buralara bağlı insanları yargılamak olduğunu belirtiyor. Boğaziçi'nde aşiretvari ilişkilerin olmasını yadırgadığını belirten Çetin sözlerine şöyle devam ediyor: "Bizim Boğaziçi kitabımızda bir ünlemimiz var. Niye ünlem? İstanbul Boğaziçi'nde aşiret ilişkilerinin olmaması lazım. Tam tersi bireyin ve insani faaliyetlerin öne çıktığı bir ilişki beklenir buradan. Fakat biz bunu göremiyoruz. Güneydoğuda görülen tabii akrabalık ilişkilerinin burada zümre davranışı şeklinde öne çıktığını gözlemlemekteyiz. Bir kısım insanlar bu çerçevede belli sonuçlara gidiyorlar. Ve bunu bir zihniyet çerçevesinde yapıyorlar. Onun için ben kitabımı Boğaz'daki sülale, veya Boğaz'daki aile gibi adlandırmalar yerine Boğaz'daki Aşiret diye adlandırma gereği duydum."

Boğaz'daki Aşiret Türk aristokrasisi içinde bir sülalenin tarihi gibi. Ailenin dört kolu var; Konstanty, Deotris, Sotori ve Siyavuş ile çocukları. Bu aileler çeşitli evlilikler ile birbirleriyle akraba olmuşlar. Eser aile bireylerinin akrabalık bağlarını kullanarak sanat, siyaset, ticaret alanlarına ilişkin yansımalarını ele alıyor. İsimlerinden de anlaşılacağı gibi Boğaz'daki aşiret azınlıklardan oluşmuş; Polonez, Alman, Rum, Macar ve Hırvat milletlerinden. Yerliler ise daha sonraları yapılan evlilikler ile bu aileye katılmışlar. Çalışmasını gerçekleştirirken kesinlikle bu insanların kökenlerini ifşa etmek gibi bir çaba içerisinde olmadığını belirten Mahmut Çetin böylesi ilişkilerin doğurduğu zihniyet değişikliklerini gözler önüne sermek amacını güttüğünü belirtiyor: "Benim bu eserde söylemek istemediğim en son şeylerden birisi ilişkileriydi. Şunun altını kesinlikle çizmek istiyorum: Ben kafatasçıların sonuncusu olarak anılmak istemiyorum. Benim itiraz ettiğim nokta bu insanların kökenleri değil, zihniyetleri. Müslüman oldum deyip de kendisi, çocukları ve torunları bu millete ve bu milletin değerlerine savaş açıyorlarsa benim itiraz etme hakkım doğuyor."

Ülkemizde alışılmamış bir tür

Soy tarihi ile ilgili çalışmalar Türkiye'de ender rastlanan bir alan. Bu alanın kendine has zorlukları da yok değil. Onca eser karıştırmak, birçok isim tespit etmek ve bu isimler arasındaki bağlantıyı sağlamak kolay olmasa gerek. Boğaz'daki Aşiret'i hazırlarken çok zorlandığını dile getiren Çetin; böylesi bir çalışmanın zevkli yanlarının da olduğunu belirterek şöyle devam ediyor: "Türkler soy asabiyeti taşımayan bir millet olduğundan bu yönde çalışmalar sınırlı. Benim bu çalışmam çok uzun süreli bir çalışma oldu. Yaklaşık on yılımı verdim. Akademik araştırma metodunu kullanmakla birlikte metinde popüler gazetecilik uslubunu da denedim. Kitaptaki bağlaçlar bir nevi işin püf noktaları. Bu bağlaçlar aileler arasındaki bağlantıları belirtiyor."

Kitapta rastlanan başka önemli bir nokta ise bu aileye mensup hemen hemen tüm bireylerin birer muhalefet psikolojisi ile donatılmış olmaları. İtihat Terakki'den Jön Türkler'e kadar birçok önemli şahsiyet ve Cumhuriyet dönemi sol muhalefetin beyin takımı hep bu aileden. Bu durumu bir nevi egonun tatmini şeklinde tarif eden Çetin, benim itirazım buna değil diyor: "İnsanın ailesinin bağlarından yararlanıp bir yerlere gelmesi kadar doğal bir şey olamaz. Ama bu; insanların önünü kapatacak nitelikte ise o zaman iş değişir. Mesela İstiklal Marşı'nın beste yarışması yapılıyor. Yarışmayı daha önce Ali Rıfat Çağatay'ın bestesi kazanıyor. Yarışma kurulunda ise Çağatay'ın kardeşi var. Sonradan bu durum basına yansıyınca yarışma iptal ediliyor ve bir başkası kazanıyor. Bir örnek sadece, ama güzel bir örnek."

Türkiye'de elli kadar ailenin gündemi belirleyen merkezleri etkiledikleri, bu ailelerin siyaset, sanat, finans ve toplumsal alanlarda hep söz sahibi oldukları söylenir. Bunun açık delileri yoksa bile bir iddia olarak ortalıkta dolaşır. Boğaz'daki Aşiret'in de sözkonusu aileler arasında olduğunu ve bu aileye mensup kişilerin günümüzde de ailelerinin nüfuzundan faydalanarak kendilerine mevki makam edindiklerini dile getiriyor Mahmut Çetin. Ama kitabında sözkonusu ailenin günümüzde yaşayan bireylerini göremiyoruz, Çetin buna yer vermeyişini şöyle açıklıyor: "Eğer günümüzde yaşayanlara da yer verseydim yaptığım bir nevi paparazzilik olacaktı. Bu demek değil ki günümüzde etkileri yok. Şu basit örnek her şeyi anlatmakta. Mehmet Fuat, Nazım Hikmet'in üvey oğlu. Mehmet Fuat bir eleştirmen. Solda edebiyat bağlamında yeni bir ismin çıkması üç beş kişinin icazet vermesine bağlı. Mehmet Fuat bu icazet verenlerden bir tanesi. Bugün onlarca yazar ondan icazet alarak çıkmıştır."

Boğaz'daki Aşiret

Boğaz'daki Aşiret
Mahmut Çetin
Biyografi Net Yayınları

"Boğaz'daki Aşiret" başlığı ister istemez "Boğaz Neresi" ve "Aşiret Kim" sorularını akla getiriyor. Evet Boğaz, bildiğimiz Boğaziçi. Genelde kırsal kesimle alakalı bir kavram olan aşiret kelimesi ise Boğaziçi"nde bir kast oluşturan büyükçe bir ailenin tarihini anlatırken hassaten seçildi. Bir sülale tarihi diyebileceğimiz Boğaz'daki Aşiret yer yer Türk Solu tarihi, yer yer de Batılılaşma Tarihi'nin belirli dönemlerini resmediyor. Aileler arasında evliliklerle kurulan bağların, sanata, ticarete, eğitime, bürokrasiye ve giderek bir yabancılaşma zihniyeti şeklinde hayata nasıl yansıdığı eserdeki ipuçları yardımıyla daha iyi görülecektir zannediyoruz.

Boğaz'daki Aşiret, dört büyük ailenin birbirleriyle irtibatından oluşur. Eser bu sebeple dört bölüm olmuştur. Aile büyüklerinin asıl isimleri seçilerek de Konstantin'in Çocukarı, Detrois'in Çocukları, Sotori'nin Çocukları, Topal Osman Paşa - Namık Kemal kanadı bölümleri ortaya çıktı. Boğaz'daki Aşiret! şenlikli bir kitap. Ali Fuat Cebesoy'dan Nazım Hikmet'e, Oktay Rifat'tan Refik Erduran'a, Rasih Nuri İleri'den Ali Ekrem Bolayır'a, Zeki Baştımar'dan Sabahattin Ali'ye, Numan Menemencioğlu'ndan Abidin Dino'ya uzanan ilginç akrabalık zinciri.

Polonez, Hırvat, Alman, Macar ve Rum kökenli meşhurların, yerlilerle evliliklerinden oluşan "Boğaz'daki Aşiret"in, batılılaşma tarihinde oynadığı roller... Kimlerin kimlikleri, Çıldırtan çizelgelerle soyağaçları. Ve dipnotlar! Onlar hiç bu kadar sevimli olmamışlardır.